>Neo’nun kitaplığından: Gümüş Domuzların Esrarı. Bir Antik-Roma polisiyesi…

>

artık biliyorsunuz: zaman zaman okuma temposu yavaşlasa da elinde her zaman bir kitapla gezen entel bir kişiyim :P istiyorum ki okuduğum her kitabı şu bloga koyayım, okumayı sevenlerin de haberi olsun, beğenirlerse, merak ederlerse onlar da okusun vs. fekat bir türlü vakit bulup da yazamıyorum kitaplar hakkında, en son jane austen’ın bir romanını yazmıstım sanırım, halbusi onun üzerine bir sürü şey okudum, hiçbirinden bahsedemedim. neyse uzatmayayım, baktım hakkında yazamıyorum, hiç olmazsa bir alıntı yapayım, kısa bilgi vereyim ve begenip beğendiğimi yazayım, hatta yıldız vereyim :)

işte bu minvalde son bitirdiğim polisiyeden bir bölüm alıntıladım. tarihi ve polisiyesi seviyorsanız sizin de hoşunuza gidebilir. antik roma hakkında bilgi verdiği bazı bölümler sıkıcı geldi ama genel olarak beğendim ben. hikaye MS 70-71 yıllarında roma’da geçiyor, adamımız didius falco yoksul, romantik ve komik bir eski asker. şimdi de hayatını “bilgi toplayıcı” (zamanımızın özel dedektifi) olarak kazanmaya çalışıyor. “karısını aldatan parlak tünikli herifleri gizlice takip ediyor”, mahkeme emirlerini teslim ediyor”, “kayıp güzel kızları arıyor” vs. gümüş domuzların esrarı’nda güzel senatör kızlarının, çok zor koşullarda çalışılan gümüş madenlerinin ve berbat iklimiyle britanya adasının da işin içine karıştığı bir hikaye anlatlıyor. hem antik roma hakkında bi şeyler öğreneyim (çamaşırları beyazlatmada kullandıkları çok acayip bi teknik var mesela, akıl alır şey diyil) hem de gizemli, komik, romantik şeyler okuyayım derseniz gümüş domuzların esrarı size göre. benden üç yıldız (ha ne manaya geliyor derseniz, “güzel işte fekat bir başyapıt diyemeyiz” :)

Gümüş Domuzların Esrarı – Lindsey Davis

“Evime doğru yürürken sokaklar gitgide daha gürültülü oldu. Her tarafta satıcıların haykırışları, atların nal sesleri, koşum çıngıraklarından çıkan şıngırtılar duyuluyordu. Bir fırının önünden geçerken çamurdan tüyleri birbirine yapışmış küçük kara bir köpek bana çılgınca havladı. Köpeğe küfretmek üzere arkamı döndüğümde kafamı bir çömlekçinin ipe dizdiği testilere çarptım. Adamın reklam anlayışı, işlerinin her türlü darbeye dayandığını göstermekti herhalde. Neyse ki kafam kalındır. Ostia Yolu’nda çuvaldız satıcıları ile kırmızı üniformalı uşaklar yolumu kesti, ama birkaç kölenin ayağını ezerek kaçmayı başardım. Evimden üç sokak ötede annemin enginar aldığını gördüm. Dudaklarını büzdüğüne bakılırsa beni düşünüyordu. Bunu doğrulamak işime gelmediği için deniz salyangozu fıçılarının arkasına saklandım, geri geri kaçtım oradan. Beni görmemişti sanırım. İşlerim yolundaydı: Bir senatörle ahbap olmuştum, bitiş tarihi açık bir sözleşme yapmıştım, en güzeli de Sosia vardı.

Hülyalarımdan iki yarmanın canımı acıtarak beni selamlamasıyla ayıldım.

“Hop, hop!” (diye bağırdım). “Bakın çocuklar, ortada bir yanlışlık var. Smaractus’a kirayı muhasebecisine yolladığımı -” İkisini de tanımıyordum ama zaten gladyatörler Smaractus’un yanında fazla durmaz. Kaçmazlarsa muhakkak arenada ölürler. Oraya kadar gelemezlerse de açlıktan ölürler, çünkü Smaractus’un çalışırken onlara verdiği, yıkama suyunda haşlanmış bir avuç sarı mercimekten ibarettir. İki yarmanın da evsahibimin spor okuluna mensup olduğunu varsayıyordum.

Yanlış varsaymışım. O sırada yarmalardan birincisi kafamı dirseğinin altına sıkıştırmış ezmekteydi. İkincisi suratını yüzüme eğip bana sırıttı; yan gözle son moda miğferinin yanak koruyucusunu ve çenesinin altındaki bildik kırmızı mendili görebildim. Bu hergeleler ordudandı. Eski asker numarası çekeyim dedim, ama İkinci Augusta Lejyonu’ndan emeklilik, hele de lejyonumun ünü göz önüne alınırsa hiç etkili olmayacaktı.

“Vicdanın mı sızlıyor?” (diye bağırdı yandan gördüğüm surat). Başına bir dert daha açayım Didius Falco, tutuklusun!”

Kırmızı dostlar tarafından tutuklanmak yabancı gelmedi bana. Smaractus’un benden para istemesi gibi bir şeydi. İki iri yarı delikanlının en iri yarısı bademciklerimi bir aşçı yamağının başparmağıyla bezelye ayıklaması gibi gayet işbilir bir tavırla sıkıp çıkarmaya çalışıyordu. Durmasını isteyebilirdim kendisinden ama tekniğine duyduğum hayranlıktan konuşamadım.”

2 thoughts on “>Neo’nun kitaplığından: Gümüş Domuzların Esrarı. Bir Antik-Roma polisiyesi…

  1. >genelde bu tür alıntılara pek yorum bırakan olmuyor, ha her yazıya illa ki bir laf edilecek diye bi şey yok tabiy ama fazla spesifik edebi tercihlere hitap ediyor sanırım bu tür şeyler. bir kere polisiye, hem de antik roma'da geçiyor, peeh!

  2. >Evet şekerim, haklısın; bu yazılar yorumsuz kalıyor.Ancak okumadığın bir kitap hakkında laflamak yazmak senin blog okuyucularının hasletleri arasında değil ya, ondandır, hoşgör bizi.Dolayısıyla kaliteli okuyucuların olduğu için sevinmelisin, bence.:-))The yorumsuz yazı kalmasın kampanyası elemanı Ekmekcikiz

Leave a comment