fotoğraflar iyi de…

mahallemize bir sanat galerisi açılmış, eski osmanlı bankası binası bir güzel restore edilmiş, ilginç sergiler var diye duyunca, pazar gününü orada geçirsem ya dedim. [abur cubura olduğu kadar sanata düşkün bi kişiyim biliyorsunuz :P] SALT – Karaköy galerisi bankalar caddesinde, daha yeni açıldığından olacak, henüz tabelası yoktu. Tereddütle girdim, SALT burası mıdır diye, doğru gelmişim. koca sütunlar, geniş salonlar, ferah, aydınlık, görkemli bir bina, kütüphane kısmı pazar-pazartesi kapalıymış, kafe-restoranı var, robinson kitapçısının şubesi vs.

önce üst kattaki Foto Galatasaray projesini gezdim. yazıdaki fotoğraflar da oradan.  “1935-1985 yılları arasında Beyoğlu Galatasaray’daki mütevazı stüdyosunda kesintisiz olarak fotoğrafçılık yapan Maryam Şahinyan’ın (1911, Sivas-1996, İstanbul) tüm mesleki arşivinin yeniden görselleştirilmesi üzerine kurulu” bir sergi. kolay bir iş diyil, binlerce kare fotoğrafı elden geçirip, bilgisayar ortamına aktarmışlar. fotoğrafları hem slayt gösterisi olarak görebiliyorsunuz, dilerseniz de bilgisayardan yıllara göre tasnif edilmiş dosyalardan bakabiliyorsunuz.

bilgisayarın başında epeyce vakit geçirdim. o arada da sergiyi düzenleyen sanatçının sergiyle ilgili bilgi veren videosunu birkaç kere dinlemek durumunda kaldım. kafama takılan birkaç şey oldu, takılmaktan ziyade öfkelendiren… Maryam Şahinyan Ermeni bir kadın, hayatından bahsederken “1915’ten sonra demografik yapının değişmesiyle Sivas’tan İstanbul’a geldiler” gibi bir ifade kullanılıyor ailesinin hayatını anlatırken. 1915’te ne olmuş da demografik yapı değişmiş? o sorunun cevabı yok, 1915’te yaşananların kodu “1915”, o kadar, anladınız siz onu! hadi soykırım demeye diliniz varmadı, tehcir diyin, acı olaylar diyin, ama hiç bi şey demeden geçiştirmek? Bu Mayram Hanım’ın hatırasına da yapılmış büyük bir haksızlık bence. (bkz. politik olmaktan ödü patlamak)

Bir de serginin kurgulanışını anlatırken Maryam Şahinyan hakkında ikide bir kullanılan “kendine verdiği sözleri tuttu” gibi kerameti kendinden menkul cümleye takıldım. ne demek acaba bu? kendine ne sözler vermiş, nasıl tutmuş, orası meçhul?

son olarak da sergiyi düzenleyen tayfun serttaş’ın temizlemeye çalışırken kırdığı bir cam film yüzünden ne kadar üzüldüğü, on gün boyunca nasıl kötü rüyalar gördüğü filan diye kendisini anlatıp durduğu kısma takıldım. tamam sanatçıyız, kendimizi önemsemek Allahın  emri de, abartmasak mıydık acaba? (bunu mecnun tonlamasıyla okumak gerekiyor :)

alt katta da osmanlı döneminde arkeolojinin gelişimiyle ilgili bir sergi vardı. o da ilginçti, eski kazı fotoğrafları, bilgilendirici metinler, arkeolojik buluntular vs. yalnız orada da şu cümle sinirlerimi zıplattı, “osmanlı döneminde nasıl bir arkeolojik zenginlikle yaşadığımızın kıymetini biliniyormuş”!? ha o yüzden, ne var ne yok, alıp götürmüş avrupalılar! bergama’daki koca zeus sunağını çalıp götürmüşler be, el insaf! bu mudur kıymet bilmek?

neyse, yazarken sinirlendim yine, güzel düşünülmüş lakin politik çerçevesizliği insanı karamsar düşüncelere sevk eden sergiler olsalar da gezmenizi öneririm. (belki de çok şey bekliyorum, arkasında büyük bir bankanın olduğu bir kurumda muhalif şeyler yazmak, söylemek pek de mümkün olmuyor sanırım)

aslında niyetim fotoğraflar üzerinden yorumlar yapmaktı ama asabileştim yazının başına oturunca.

bakmak isterseniz, sergiden birkaç fotoğrafı flickr’a koydum: http://www.flickr.com/photos/21753746@N06/

11 thoughts on “fotoğraflar iyi de…

  1. Ya da Abdülhamit’in yabancı ülkelerden gelen misafirlere, biblo mantığı ile olacak, müzeden eser verme isteği ve canımız Osman Hamdi’nin buna engel oluşu mu Osmanlı’nın tarihi esere verdiği kıymetin göstergesi? Evet, kısmen. Abdülhak Şinasi Hisar’ın müzeciliğimize dair kitabını okumaları dileğiyle. :)

    Neyse buraya kadarı, sinirinize ortak olma kısmıydı. Şimdi: Ne güzel anlatmışsınız Neolitik Hanım, ellerinize sağlık. :)

  2. evet evet, çok güzel anlatmışsın, gerçekten. sergi değil, ama senin sergiye verdiğin diikat övgüye değer. flickr ‘da, fotoğrafların altındaki yorumlarını da gülümseyerek okudum. ne tatlısın sen, neocum.

    sevgiler.

  3. maria l,

    osman hamdi gerçekten çok mühim bir adammış, arkeoloji müzesine her gidişimde bir kez daha idrak ediyorum. a.ş. hisar’ın o kitabını duymamıştım, bir bakayım.

    öfkemi paylaştığınız için teşekkürler :)

    ***
    periciğim,

    öfkelendim ya sonradan da naif mi kaçtı bu yazdıklarım diye ikirciklendim :) ya ne olacaktı, takıldığın şeylere bak diye söylendim. neyse, fotoğraflar da güzel diy mi? saatlerce bakabilir insan…

    perilinkayı ben de anlamadım. bu ara bu blogspot’la wordpress arasında bi iletişimsizlik var sanki, yorumlar uçuyor filan, bunu da kendi kafasına göre eklemiş herhalde?

    sevgiler

  4. . yok, hiç naif değil, neocum. artık bize sunulanı olduğu gibi kabul edemeyecek kadar kuşkuluyuz. saflığımızı iyi anlamda kaybettik. çok sancı var bu memlekette. adalet duygumuz, sızlayan vicdanımız, bize sunulan yıllar önce çekilmiş bir fotoğrafta objektife gülümsemiş bir insanın derin acısını görecek kadar bir bakış sağlıyor artık. sen bunu görmezden gelememişsin; gelmek de istememişsin. çok takdir ediyorum bunu.

    insanı şaşırtan, öfkelendiren, kendisine kanıtlarla, açıklamalarla bir gerçeği gösterdiğin insanların körlüğü. mesela, bu insandaki yüzeyi kazıyorsun, altından yine bir yüzey çıkıyor. bence sıradan bir fotoğraf sergisinden, derin bir zihnin hassasiyetiyle yazılmış hem çok ciddi hem çok tatlı bir yazı bu.

    sen, ister eskişehir, ister eti burçak hakkında yaz, neo karakteriyle, neo üslubuyla yazıyorsun. ben, sen ne hakkında yazarsan yaz sevdiğim neo karakterinin o birbiriyle tutarlı, örgütlü parçalarının ortaya çıkardığı dürüst yazıları seviyorum. ikircikli olma hiç.

    . ben geçenlerde bilgisayarımdaki arama tool’unun geçmişini sildim. ondan sonra bu perilinka filan çıktı. perilinka bir zamanlar benim wordpress’ten aldığım bir hesap. orada cinler, periler, devler hakkında yazılar yazmayı düşünmüştüm. bir kaç yazıdan sonra da kalmıştı. yapacağını yapmış, bir hayalet olarak aramızda dolaşmaya başlamış işte:)

    tina oyuncak balığını kaybetmiş, onu arıyor. yardım edeyim ona. badem’e sevgiler, selamlar.

    öpüyorum seni.

  5. Verdiğin linkteki fotoğraflar ve onlara yazdığın yorumlar çok hoş. :)

    Kızdığın mesele hakkında ve kızmakta çok haklısın. Olmamış gibi davranınca, gerçekten olmamasını sağlayacaklarını mı sanıyorlar, nedir? :(

  6. Her zamanki gibi hızını takdir ettim Neo. Daha tabela bile asılmamışken :)Kızılacak tarafları olsa da çok iyi bir sergiye benziyor. Bir fotoğrafsever olarak mutlaka görmeliyim. 2. fotoğraftaki bebeğin aynısı vardı bende, beni çocukluğuma götürdü.
    İkinci sergi ile ilgili cümle de çok garip hakikaten.
    Osman Hamdi Bey’e hayranlığım her geçen gün artıyor, Pera Müzesi’ndeki sergi de ilginçti bu açıdan…

  7. periciğim,

    çok güzel şeyler yazdın yine, sevindirdin beni :)

    tina buldu mu balığını? badem’in de bi ara oynadığı, içinde kedi otu olan oyuncağı vardı, kafasının altına yastık gibi koyup yatıyordu :)

    ben de öptüm.

    ***
    ekmekçi kız,

    fotoğraf ve yorumları begendiğine çok sevindim. fotoğraf yorumlamayı seviyorum, uydur uydur yaz :)

    bu meselelere yaklaşımdaki ikiyüzlülük, “olmadı ki öyle bi şey” inadı hakikaten çok fena geliyor bazen. tepemi attırdı benim de işte :(

    ***
    ışın,

    dediğin gibi daha tabela asılmadan koşa koşa gitmişim, hevesli neo :) sergi tam fotoğrafseverlere göre gerçekten, o koca arşivin başında bütün günü geçirebilirsin. tabi sanatçının sergi hakkındaki videosunu zilyon kere dinlemeye tahammül edebilirsen! onu kulaklıkla falan dinletmeliler ya da belki ayrı bir bölümde, bilemedim.

    pera müzesi de burnumun dibinde ama ona gidemedim bak.

  8. Sevgili Neolitik,
    Çok merak ettim sergiyi, gideceğim mutlaka…
    Bu bir zamanki stüdyo fotoğraflarının çok ayrı bir hissi oluyor. Bağlantıdaki fotoğraflara bakınca bunu daha iyi anladım. Benim de ilkokuldayken mahalleden arkadaşlarımla gidip -kimin aklına gelmiş de gitmişiz hiç bilmiyorum- böyle bir fotoğraf çektirmişliğimiz vardır. O fotoğrafın yeri başkadır. Özellikle köpeğiyle fotoğraf çektiren adamın hassasiyetine bayıldım.
    “Demografik yapının değişmesi” gibi bir bahane ise serginin samimiyetine gölge düşüren bir ifade olmuş. Kesinlikle katılıyorum:))

    Bu arada yeni keşfettim burayı. Çok memnun oldum!

  9. sevgili alkım,

    hoşgeldin :) ben de nezleli kargayı keşfettim, ne iyi oldu yorum yazman.

    dediğin gibi stüdyo fotoğraflarının başka bir havası var, sergiye gidersen göreceksin, yıllar içinde, fotoğraf makinesi yaygınlaştıkça stüdyoya gidip fotoğraf çektirenler azalmış. 80’lerden epey az kare var mesela.

    benim çocuklukta çekilen birkaç tane dışında stüdyo fotoğrafım yok hiç, annemlerin, dedemlerin epeyce var. en güzel giysileriyle çekilmişler, çok özen gösterdikleri belli…

    ben de memnun oldum, yine beklerim.

Leave a reply to endiseliperi Cancel reply