biz bu dünyada kayıp mıyız?

uskudar

“bununla altı kez tavaf yaptım, yedinci sana nasip olur inşallah” duasıyla verdi tesbihi…  nefti yeşil, açıklı koyulu sarı, kahverengi 99 tane taş… taşların serinliğini avcumda duyunca yağmur altındaki Kâbe’yi hatırladım.  bir öğle vakti bulutlar üstümüzde toplanmıştı, düşen bir-iki damlaya önce inanamıştık, o gün yağacak gibi görünmüyordu hiç… sonra sağanak başladı, ömrümün en güzel yağmuru, en güzel yürüyüşü, dönüşüydü…

kendi hac hikayesini aktarırken annesinin haccından beni etkileyen, düşündüren bir hatıra anlattı. anne ve babası hacdalarmış, kızlar da memleketlerinde. kızlar kurban bayramının ilk günü sabah Kâbe’den yapılan canlı yayını izlemek için televizyonu açmışlar, aa bir bakmışlar ki anneleri televizyonda! kamera yakın plan çekmiş ve onca kalabalığın arasında annelerini görmüşler bayram sabahı. çok şaşırmış ve mutlu olmuşlar… lakin manzara kızların gördüğü gibi değilmiş, meğer anneleri o anda telaş ve sıkıntı içinde imiş. kalabalıkta babalarıyla birbirlerini kaybetmişler, panik içinde onu arıyor, kendini tek başına kalmış zannediyormuş. sonradan kızları “biz seni görüyorduk” demişler, ama o bilmiyordu ki görüldüğünü… üzerindeki sevgi ve şefkat dolu bakışlardan habersiz, kendini kayıp hissederek oradan oraya koşuyordu. hâlini dünyadaki hâlimize benzettim. bizi izleyen, kollayan, şefkatiyle muamele edeni unutup türlü kaygılarla hareket ediyoruz, kayıbız zannediyoruz ama değiliz… türlü vesilelerle hissettiriliyor, hatırlatılıyor  bize, iş ki kalbimiz açık olsun…