Eskiden, gittiğim şehirlerle ilgili bulıt bulıt (bkz blogdaki “bulutlar” yazısı) bir şeyler karalardım, hey gidi… Sonra bir şey oldu, neşe, heves kalmadı, coğrafya ve öncelikler değişti. “Yazmasaydım ölecektim” kıvamında bir motivasyonum olmadı hiç ama yazmak ruhuma bu kadar iyi gelirken uzak durmak, iyileşmeye direnen huysuz bir hasta gibi hissettiriyor. Belki bu seyahatle bir şeyler değişir, “Chicago, bana yeniden yazılar yazdıran şehir” diye hatırlarım burayı?
Şehri sevdim çünkü içinden trenler geçiyor; tenha istasyonlar, bazen kalabalık duraklar, rüzgarlı gökdelenler ve nehir var. Yani bir şehri sevmek için bir çırpıda sayabilecek şeyler… Yıllar önce seyrettiğim “Sen Uyurken” filminde ne güzel bir yer diye düşünmüştüm. O filmde mevsim kıştı, bense epey sıcak günlerde gezdim. “Rüzgarlı şehir” ünvanını hakediyor, hava sıcak da olsa bir esinti var. Gerçi “Windy City” tabirinin, siyasi hayatının çok hareketli olmasından kaynaklandığı da söyleniyor. Obama’nın başkanlık kampanyasına başladığı şehir olması bir fikir verir sanırım.
Nehirde mimar bir rehber eşliğinde yaptığımız tekne turu, şehri tanımak için iyi bir başlangıç oldu. 1870’lerde şehrin büyük bölümünü kül eden yangından sonra nasıl geliştiğini, bir şehri sıfırdan kurmanın avantajlarını, ilk gökdelenleri, şehirde mimarinin farklı üsluplarının zaman içinde nasıl ortaya çıktığını görmek güzeldi.
Nehrin hemen kıyısındaki eski, tuğla binalar bana biraz Eskişehir’i hatırlattı. Tam bunu düşünürken tatlı, güzel bir koku alınca rehberimiz yakınlarda bir çikolata fabrikası olduğunu ve rüzgarlı günlerde çikolata kokusunun şehre yayıldığını söyleyince kafamdaki resim tamamlandı. Ve o tatlı kokuyla Eskişehir’deki Eti fabrikasından yayılan bisküvi kokusu birleşip Proust’un madeleine’leri gibi bir zaman yolculuğuna çıkardı.
Gece şehrin en yüksek binasından manzarayı seyretmek, tam dolunay zamanı gökyüzüne bu kadar yakın olmak, Ay’ın Michigan Gölündeki yansımasıyla Boğaz’daki mehtaplı geceleri hatırlamak da bu seyahatten kalan güzel anılara eklendi.
Artık şehri sevdiğimizden mi, bizi burada şahane bir şekilde ağırlayan arkadaşlarımızın “biraz daha kalsaydınız” duası mı bilmiyorum ama dün gece uçuşumuz fırtına nedeniyle iptal oldu. Güneşli birkaç günden sonra yaz yağmurlu bir gün daha geçirmek nasipmiş deyip şikayet etmedik, bakalım rüzgarlı şehrin bize başka hangi sürprizleri var? 😉