“döndüğüm bu sema sensin, döndüğüm”

“neolitik hanım kendini maneviyata verdi, yazmaz oldu; eminönü’ne de sadece yeni cami için gidiyo” diyollarmış, benim de kulağıma geliyor böyle söylentiler, efet :)

efenim, hakikat payı yok değil lakin son zamanlarda işler güçler de çok idi. ofiste her hafta sonu toplantı, üzerine dışarıdan ve belli bir sürede yetiştirilmesi gelen ek işler çakışınca, bloga uğrayamadım. gün geldi, 48 saat twit yazmadığım oldu canlar, o derece vahimdi vaziyet :) ben de naptım, kendimi, yazıyla mazıyla uğraştırmayan, birazcık çerçeve yapmasını bilen herkesin bir kudelka, bir ara güler tadında fotoğraflar çekebileceği, yahut envai çeşit filtrelerle retro anlar yakalayabileceği instagram’a adadım. e, evde kedi var, ofiste de var, çiçekler desen, bahar bu sene zirve yaptı, şişhane’ye mi iniyorum hop bi kenarda sardunyalar, sultanahmet’e mi gidiyorum laleler, bu ara güller başladı, bana da habire bi kare çekip bir fotoğraf altı yazmak kaldı. ofisten arkadaşım wassiye, “yalan bu kareler, ben de oralardan geçiyorum, aynı ofisteyim, yok böyle şeyler” diye isyan ediyor fotoğraflarıma :) filtreler ve çerçeve sağ olsun.

***

bir önceki yazıya, “dönemiyorum dostlar” diye başlamıştım, kaçınılmaz olarak artık o noktada değilim ama eskisi gibi de değil hayatım. zaman geçip, gündelik hayata, işlere güçlere gömülünce sinyalde hafif bir zayıflama oldu ama kalbim hala orada. gözümü kapatınca kendimi tavaf alanında, ravza’da hayal edebiliyorum.  üzerimde o siyah feraceyle, upuzun, bir servi gibi oradan oraya koşuyorum. sanki ben döndüm de kendimden bir nüshayı orada bıraktım, silik de olsa dönüyor, dua ediyor, affedilsin için bekliyor.

gitmeden önce önemsediğim, hayatımda yer verdiğim şeyler artık beni kesmiyor. bildiğin, kendimi oyalamışım ben diyorum düşündükçe… içimdeki, yine kendi kendime, inatla, O’ndan uzaklaşarak açtığım boşlukları, kuşların yuvasına taşıdığı parlak, yaldızlı şeyler gibi manadan uzak şeylerle doldurmuş, zamanımı onlara adamışım. belki hala umrenin hayatımdaki etkisi güçlü olduğundandır, belki bazılarına dönerim, ama eskisi gibi olmaz biliyorum.

keşifler, ikramlar devam ediyor bi kere, rüyalar çoğaldı ve mana doldu. baharın uzun saltanatı, o saltanata an be an şahitlik ediyor olmak varoluşun, şükrün tadını çıkarmada pastanın üzerindeki kiraz oldu :) ruhtaki sukunetin, emniyetin hayata sirayet etmesi mevcut iyimserliği cilaladı, karakterdeki yatıştırıcı mahiyeti parlattı, insanlara ve hadiselere hüsnü nazarla bakış bereketi arttırdı, peşinde koşmaya değer yeni hedefler konuldu, sabırsızlıkla beklenmeye başlandı, geçen ramazan’da edilen duanın kabul olacağına dair alametler belirdi, kabe’de edilen bir başka duanın teyidi, gönlü coşturdu.

e, daha ne olsun canlar? :) 

9 thoughts on ““döndüğüm bu sema sensin, döndüğüm”

  1. Çiçeklerin kedilerin fotoğrafları coştu Neocum:) ilgiyle takip ediyoruz Neo’nun filtrelerle oyununu… Ben de bu sıra fotoğraf çekmektense çektiğim fotoğrafla oynamayı seviyorum. ama malum sitedeki hesabı kapattım ben. nedense beni en çok oyalayan sosyal medya uğraşım oldu. onun yüzünden yollarda kitap okuyamaz oldum. baktım olmuyor kestirdim attım:) kendime yapıyorum her akşam oyunlu fotolar. bilgisayarımda klase ediyorum. ama elim de kaşınıyor senin falan da orada olduğunu görünce:)))

  2. Dahası sağlığın Neocuğum, tüm duaların gerçekleşir umarım;)

    Yeni Cami’ye ben de gittim bir önceki iznimde, çok güzel bir cami. Aslında İstanbul’un -neredeyse- bütün camileri güzel, İzmir bu konuda şanssız. Burada binbir özenle yapılan camiler bile, tarihin o güzel dokusunu ve adanmışlığını yakalayamıyor. Tarihi yapıları seviyorum ben, ister cami, ister kilise isterse ev olsun, geçmişin ruhu beni etkiliyor, saf bir şeyim zaten;)

    Öptüm, sarıldım. Şimdi postane zamanı;p

  3. Daha ne olsun ? Öyle güzel bir ruh halini anlatmışsın ki , Allah bozmasın, daha iyisini versin diyebilirim ancak. Ve tüm içtenliğimle dualarının kabul olmasını dilerim. Sevgiler

  4. selçuk,

    cep telefonumla çekiyorum fotoğrafları, htc sensation modelin adı. maharet telefondan ziyade instagram denilen uygulamada, kare çerçeve, filtreler vs.

    ***

    elektra,

    beni de bu ara çok oyalıyor instagram ama çok da hoşuma gidiyor. belki bahar geçince durulurum :) yollarda pek işim olmuyor, kitapları evde okuyorum, bu ara onu da boşladım. kısa mesafede twitter iyi oluyor oyalanmak için.

    bence instagrama geri gel, karşılıklı like’laşalım :)

    ***

    ekmekçi kız,

    çok teşekkür ederim. coşsun evet :)

    ***
    justine,

    yeni cami güzel, yine eminönü’nde rüstem paşa camii var, gizli saklı bir köşede. fatih camii’ni çok güzel restore etmişler, tertemiz olmuş, yolun düşerse bir bak.

    ben de seviyorum tarihi yapıları, ne varsa eskide var.

    ben de öptüm, sarıldım.

    ***

    ışın,

    evet, versin, “daha yok mu?” diyelim :) dualarımın kabulu dileğin için de teşekkür ederim.

    sevgiler.

  5. neo, biraz azalt şu tviti de (sigarayı azalt der gibi oldu) bloguna zaman ayır güzel güzel, bak tvit dünyası gelip geçici, blog dünyası baki;) şaka bir yana, ben de çok kötü bir tvitçiyim. arada bir gaza geliyorum, sonra yine pıss…

    justine’le camilerden konuşmaya başlamışsınız, şimdi kimsecikler tutamaz beni;)
    benden de bir cami fotoğrafı size. hani şu karaköy’deki yıkılan cami. küçük, kendine has bir camidir. yıkılmasına hep üzülmüşümdür:

    http://www.dunyabulteni.net/?aType=haber&ArticleID=138736

    ben osmanlı dönemi camilerini çok seviyorum. Ve bizdeki bu kendine has cami türünün doğmasında yapı yapanların Ayasofya ile etkileşiminin payının olması bana hep çok güzel gelir. Tarihin devamlılığı bir bakıma. Adımını attığında tek bir mekana girdiğin ve kendini ayrı bir evrenin ortasında gibi hissettiğin camiler bunlar. İran camileri mesela çok bezemeli oluyor ve bizdeki gibi yapının taşıyıcı sistemi olduğu gibi göz önünde olmuyor, “yapıda dürüstlük” derdi hocalar.

    ben bir de kurtuba’daki kırmızı beyaz mermerli kurtuba camisi’nden çok etkilenmiştim. olağanüstü bir camidir (ortada da sonradan yapılan kilise var)
    rüstem paşa da çok güzel bir camidir, çinileri nefistir. ne zamandır gitmedim, tekrar gitmek istedim şimdi. maneviyat, sanki eski yapıların bir parçası oluyor, orada yaşamaya devam ediyor. çok güzel yapılar bunlar. neyse tamam, sustum;)

    bu arada, bu ne güzel bir fotoğraf! bakakaldım.

    sevgiler.

  6. alkım,

    doğru diyosun, bloguma vakit ayırmam lazım, ihmal ediyorum onu. ben sıkı bi tvitçi oldum, bi de bu fotoğraf programı çıktı, iyice boşladım.

    camiler konusunda ne çok şey biliyorsun, ne güzel! ben de öteden beri severim tarihi camileri ama şimdilerde hakkını vererek dolaşınca daha bir benimsedim, sahiplendim sanki.

    kurtuba’daki camiyi çok merak ettim, endülüs zaten en çok görmek istediğim yerlerden biri.

    ve doğru diyorsun maneviyat eski yapıların bir parçası oluyor kesinlikle, yüzyıllardır adanmışlıkla dile getirilen dualar, revaklara, mihraba, kubbelere sinip ziyaretçilerinin üzerine yağmur gibi yağıyor.

    fotoğrafı beğenmene çok sevindim. benim olayım, kedi ve çiçek :) arada ağaçlar filan.

    sevgiler.

Leave a comment